top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

rüya


şimdi sen, dedi; uzun bir sessizliğin ardından, yanıma gelip benimle konuşmak istemez misin?

bak, dedi; bu dağların kuşu senelerdir bizden saklanır. şimdinin delikanlıları bu kuşu hiç görmemiştir. oysa bizler sanırdık ki, bu kuşu anlattığımız zaman herkes bilecek ve hatta diyecekler ki: bana neden anlatırsın her gün gözümün önünde olanı? biz de diyecektik ki hatta: genç ve toysun, önündekinin ardındakini bilmezsin.

ama kaçtı kuş. bir avladılar, iki avladılar küstü buralara. sonra da savaş çıktı zaten. kuş buraların kuşu; ama gidecek başka yeri de varmış demek ki. biz gibi burada tutunup kalmamış. topu, tüfeği duydu; küsmeyi de bıraktı. temelli gitti buralardan. şimdi onu kime anlatsam, benim hayalim sanıyor.

bak, dedi; hiçbir hayal böyle renkli, böyle gerçek olur mu? hiç hayallerin sesi olur mu? bu kuş geceleri gelir benim rüyama mesela, kuş değil mi arkadaş; gelir şarkı söyler. ben bir uyanırım sabaha ki, ne mutluluk! sonra ne olur dersen, ne olacak; top tüfek! bekle ki kuş korkmadan geceleri rüyama gelsin.

bak, dedi; buralarda bana senelerdir deli derler. nedenini sorarsan, bu kuş rüyamda bana şarkı söylüyor ya, siz de duydunuz mu diye soruverdim birkaç kez bizim kahvede. kimse de duymamış mı meğersem. e hadi benim rüyamı duymadılar, anlarım; bu kuş kimsenin rüyasına girmiyor mu? ben küçükken tüm köy benim gördüğüm rüyayı görür sanırdım. tabii küçüğüm ya, akıl edemiyorum insanların aynı rüyayı göremeyeceklerini. bunu öğrendim sonradan da, yine dedim; hani kuştur olur ya. hepsi bilir bu kuşu, girer mi girer rüyalarına. diyelim kendi girmedi, sesi girer. e sesi girmedi, rengi girer! ben sordukça deli dediler bunlar bana. bir gün kahveye gidip sizsiniz asıl deli dedim; küstürdünüz güzel kuşu! tam gülüyorlardı bana, bomba düştü kahvenin karşısındaki eve. orayı da hala tamir etmediler zaten. öyle yarım yamalak, yıkık dökük duruyor.

bak, dedi; kaç defa dedim ben bu köy muhtarına şu evi yaptır diye. hayır, yaptırmıyorsa yıksın. asmışlar üzerine bir levha, okumuyorlar giriyorlar içeri. korkusu yoktur ki bunların. korkuları olsa en başta savaştan korkarlar. bir kuşun ötüşünden, hadi onu geçtim küsüşünden korkarlar! ama yok. her şeyi bildiklerini sanıyorlar, dinlemiyorlar beni. ne kıymeti var ki bu yaşlı adamın sözlerinin...

bak, dedi; sana bunları niye anlatıyorum diye soracak olursan, bir nedeni yok. yıllardır konuşamıyorum kuştan başkasıyla. diyelim kuşu duymuyorlar, yahu beni de mi duymuyorlar? bir keresinde doktor geldiydi köye. kahveye gittim, dedim ki; bakın bu böyle olmayacak gidin doktora, parası neyse verin yaptırın şu kulaklarınızı. hadi beni geçtim top tüfek de mi rahatsız etmiyor canım? bir evelediler bir gevelediler, gitmediler. sonra doktor da tayin istedi zaten. o da işe yaramazın tekiymiş. ha niye pes ettin; kuştan başkasıyla konuşmuyormuşsun dersen, beni duymayanla ne konuşayım!

bak, dedi; sen çok kalacak mısın buralarda? çok kalacaksan, şu kahveye bir gidiver de söyle baktırsınlar sana kulaklarını. ama çok kalmayacaksan, kaçacaksan sen de kuş olup zahmet etme boşa. burada kahve içeriz, tabii canım kahve sadece kahvede yapılmaz ki. ne diyordum, hah kahve içeriz, sana kuşu da anlatırım. uzun bir kuyruğu vardı mesela. renkliydi de üstelik. kanadını anlatırım daha, olmadı bi de gözünü anlatırım, o da kesmezse uçuşunu da anlatırım, sonra gidersin. yoluna bomba koymazlarsa gidersin. mayın patlamazsa da gidersin. gidersin yani en nihayetinde. sen bana onu söyle, çok kalacak mısın buralarda?

*

bak, dedi; babamın hali budur işte. gözleri kapalı yatar durur bu yatakta yıllardır.

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page