top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

dava


-Anlat bakalım, seni dinliyorum. -Efendim, ben mesleğim gereği adalet sarayına sık sık gelirim. Her gelişimde de buranın ne kadar sıkıcı, kasvetli ve karanlık… -Kısaltarak anlat çocuğum! Bak dışarıda bir sürü insan bekliyor, önümde onlarca dosya var. Tüm gün senin hikayeni mi dinleyeceğiz! -Efendim, mesleğim gereği… -Neymiş senin mesleğin? -Stajyer avukatım, efendim. -Stajyer avukatmış, peh! Ee? -İşte her gün, her gün olmasa da en azından haftanın üç günü buraya gelir giderim. Yine bu gelişlerin birinde; buranın griliği, mutsuzluğu canıma tak etti ve ben de… -Sen de aldın eline boyayı, fırçayı değil mi? -Yok efendim, önceleri renkli şeyler giymeyi denedim. İnanın bana, ne giymediğim renkli pelerin kaldı ne de saçıma takmadığım gökkuşağı tacı. Ama olmadı. -Ne olmadı? -Adaletin, sarayından çıkıp sokağa inmediğini biliyordum da efendim, ne yaptıysam sokağı da saraya getiremedim. -Sen renkli giyince mi gelecekti? -Sokaklarda binlerce renk var. İnsanlar, makyajları, kıyafetleri, düşünceleri… Sokaklar dev bir çiçek tarlası efendim, rengarenk! Sandım ki, renkli şeyler giyersem saraya biraz sokak ruhu gelir. -Ee, gelmeyince ne yaptın? -İşte o zaman; aldım elime boyayı, fırçayı başladım kapıları boyamaya. -Sadece kapıları mı? -Önce sadece kapıları boyamıştım efendim. -Ne zaman yaptın bunu? -Geceleri efendim, herkes uyurken. -Bir de hukuk okumuşsun, hem suç işliyorsun hem de gece işliyorsun öyle mi? -Gündüzleri kapı boyamak pek mümkün olmadı efendim, avukat beyin verdiği işleri yapmam gerekiyordu. -Ee, devam et. -İşte, başladım kapıları boyamaya. Sulh cezalarınkini sarıya, asliye cezalarınkini pembeye, iş mahkemelerininkini tabii ki maviye ve tüketici mahkemelerininkini de naçizane yeşile boyadım efendim. Ama ertesi gün geldiğimde gördüm ki, yine kestikleri ağaçların gövdelerine boyanmış kapılar. -Sonra? -Yılmadım, bu sefer hem kapıları boyadım hem de koridorları. Hem asansörleri boyadım hem cübbeleri. Ama yine de olmadı efendim, burada bekleyen insanların yüzünü güldüremedim. -İnsanların bir sürü derdi, tasası var çocuğum, niye gülsünler renklere? Eh, pembe hakim cübbesi biraz komik; ama niye gülsünler?! -Renklerin mutlulukla bir ilgisi olmalı, efendim. -Neyse, devam et. -Ne yaptıysam bir sabah adliyeye gelirken gördüğüm çocuğun neşesini içeri sokamadım. -Hangi çocuk? -Bir sabah gelirken, bir anne ile küçük kızının peşine denk geldim. Küçük kız, annesini çekiştirip birkaç kez aynı soruyu sordu: “Nereye geldik anne?” Annesi cevap vermedikçe kız sordu. Ama bu arada “Aa, ne kocaman saat!” diye şaşırmayı ya da “Aa, ne kadar güzel bir havuz. Bununla oynayabilir miyim anne, ne olur!” diye sevinmeyi, hayal kurmayı ihmal etmedi. Annesi ise kızdı en sonunda: “İşlerimizi halledelim de ne yaparsan yap!”, dedi. Boşanmaya mı gidiyordu neydi, kim bilir. -Ee? -İşte bu duygulardı sarayda eksik olan. Ben de bunun üzerine, sokakta gördüğüm gülen insanları adliyenin sandalyelerine bağladım. Tabi ben böyle yapınca gülümsemeleri biraz kayboldu; ama sonra renkleri falan da görünce, ben de durumu anlatınca anlayışla karşıladılar. -Ne anlayışı be? Bu dosyada tam on beş tane şikayet dilekçesi var! -Olsun efendim, güzel şeyleri göremeyen ve göremedikleri için mutsuz olan insanlar her zaman var olmuştur sokaklarda. -Hepsi bu kadar mı? Söyleyecek başka bir şeyin var mı? -Yok efendim. -Bilirkişi raporunda yazılana göre akli melekelerin yerinde. Hepsini bilinçli olarak yaptığın söyleniyor , doğru mu? -Doğrudur efendim, hepsini buraya katlanmanın başka bir yolu olmadığı için yaptım. -Yani onca vakti, emeği suç işlemek için harcadın öyle mi? -Suç işlemek için değil de efendim, binanın kasvetinden bunaldığım için yaptım. -Bir sen misin her gün buraya gelen? Ankara’da 11.000 avukat yüzlerce hakim-savcı ve binlerce davacı-davalı var. Kimse böyle bir şey yapmadı da sen niye yaptın? -Ben saraylardan ve hükümdarlardan korkmuyorum efendim, belki onlar korkuyorlardır. Eğer korkuyorlarsa, renkler onların korkularını alsın da sesleri gür çıksın diye yaptım. -Neyse, başka diyeceğin bir şey var mı? -Son olarak, adalet sarayının dışını fosforlu yeşile boyayarak biraz abarttığımı kabul ediyorum. Şoförlerin gözünü alacağını ve onlarca trafik kazasına neden olacağını ben bile düşünemedim. -Tamam çocuğum, tamam. Yaz kızım: Sanığa son sözü soruldu, diyecek bir şeyi olmadığını söyledi. Verdiği tüm zarar ve ziyanın sorumluluğunu kabul edip hepsini bilerek isteyerek yaptığını ve olayları daha önceden tasarladığını itiraf etti. Sanık hakkında yapılan duruşma sonunda gereği düşünüldü; yukarıda kimlik bilgileri açıklanmış olan sanığın bilirkişi raporuna göre akli melekelerinde bir zayıflık veya gerilik bulunmadığı göz önünde tutularak; temyiz yolu açık olmak üzere; TCK. 157. Madde, 1.fıkra a bendi gereğince kamu malına zarar vermekten 5 yıl, 109. Maddenin 1. Fıkrasının a bendi gereğince kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 3 yıl olmak üzere, toplamda 8 yıl hapsine karar verildi.

*Bu öykü Bambu Dergi'nin 5. Sayısında yayımlanmıştır.

32 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page