top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

sürecin ilk öyküsü


Önce aspiratör fark etti yokluğunu. Belki birkaç gündür işe gitmiyor olmasaydın ilk sırayı tıraş bıçağın alacaktı. Ama ilk sıradaki aspiratör garip bir sessizlikle homurdandı. Senin gidişinden sonra birkaç gün yoğun mesai yapmıştı, ciğerleri sigara dumanına boğulmuştu; hatta öyle ki tüm gözenekleri simsiyah kaldı bir zaman. İşte tüm bunları bir sessizlik içinde çözmeye çalışırken anladı bir tuhaflık olduğunu.

Hemen ocağı uyandırdı. Başta rahattı ocağın içi. Bir güzel temizlenmişti çünkü üstü başı ve hiç kirlenmemişti. Sonra ateşi de çıkmıyordu ocağın. Bu yüzden memnundu halinden; ama bir süre sonra bir işe yaramamak ve pişirdiği hiçbir şey olmadığı için hissettiği anlamsızlık canını sıkmaya başladı. Tam da mutfak tüpünü ikna edip patlayacaktı ki sıkıntıdan, aspiratörün fark ettiği sorunun ne denli büyük olduğunu kavradı.

Sonra bu ikisi birlik olup tüm mutfak ahalisine haber saldılar. Mutfak ahalisi de doğal olarak salon ahalisine. Hatta o anda salonda olan evler ve o evlerin içine gizlenmiş olan çocuklar da duydu senin gittiğini. O an saat 9'da takılı kalmasaydılar mesela, belki seni kurtarabilir ya da hiç olmazsa bana destek olabilirlerdi. Ama akrep ve yelkovanın inatçı tutumu karşısında öylece donup kaldılar.

Banyo ahalisinin duyuşunu yolluklardan biliyorum. Çünkü o zamana kadar derin uykudaydı tıraş bıçağın ve makinense yüzünü incitmekten korktuğu ve eve yabancı olduğu için diğer eşyalarla pek bağ kuramamıştı. Sen saç kurutma makinesinin uzaktan tanıdığı bir kişiydin, vigo başlığınınsa seninle hiçbir ilgisi yoktu. Otomatik maşa sana bir minnet borçluydu; fakat hiçbiri tıraş bıçağın kadar derin bir hüzne düşmedi senin için. Yine de 4 yedek başlığı, onu teselli etmekte oldukça başarılı oldular. Sakalın sana ne kadar çok yakıştığını ayna bizzat kendisi anlattı. Bu durumda ağlamanın duş başlığına yaraşacağını düşünmüş olmalı ki tıraş bıçağın, gidip durumu ona anlattı.

Bu anlatı üzerine oldukça köpürdü şampuanın. O köpürdükçe ortalık elma koktu, pazardaki amcanın içi sızladı. O kokudan şüphelendi sanırım geride kalan kalem parfümlerimiz. Ya da belki de içine düştükleri yalnızlığı daha önce fark ettiler.

Onların durumu en az bizim kadar acıklıydı çünkü. Ben tüm makyaj masası ekipmanını toplayıp yanıma getirmiştim, onlarsa çekmecede kaldıkları için bunu hiç fark etmemişlerdi. Eğer fark etselerdi, şüphesiz ki daha ağır gelirdi parfümünün kokusu şampuanının kokusundan.

Tabii parfümün daha senin gittiğin gün anladı olanları; ama nedendir bilinmez orada kaldığı sürece hiç açmadı ağzını. Hala da öyle. Az konuşup öz konuşuyor. O kadar öz ki, bir süre havada asılı kalıyor söylediği; altından geçen herkes ortamda seni arıyor.

Yine de kimsenin boynu bükük değil kamuflajların kadar. Onlar belki de bir daha hiç giyilmemenin korkusuyla büzüşüp duruyor oldukları yerde. Tüm o kırmızı, gri ve siyah kıyafetlerin ne derse desin, onlar bırak yanına gelebilmeyi, bir daha sana dokunmayı dahi hayal sayıyor.

Mavi tonları da biraz küskün kalıyor dolapta. Neyseki diyorlar, gökyüzü de mavi diye koparmıyorlar onu senden.

En son okuduğun kitap büyük bir hazine gibi saklıyor parmak izlerini. Seninle beraber pek çok yere gittiği için, seni tanımayan insanlara seni anlatıyor. İyi ki o kadar uzun kaldım yanında diyor. Yan yana geçen her saniyeyi kar sayıyormuş mesela, aynı benim gibi.

Eğer tüm bu hengamenin içinde beni soracak olursan, ben iyiyim. Bütün eşyaların bana göz kulak oluyor. Bütün anılarımız da... Elektrikli battaniye eskisinden daha çok ısıtıyor artık ve tepemizdeki lamba daha çok ışıtıyor. Kalem kağıt bir dediğimi iki etmiyor; fakat ne yalan söyleyeyim hiç görmediğin zarflar biraz bencillik ediyor. Yine de kızmıyorum zarflara. 10 yıl kimseyi görmesem mesela ve ilk sana gelecek olsam, ben de bencil ve hatta ketum bir zarf olurdum.

Ama sanırım şimdi bir şey olmak istesem mavi bir gök olurdum. Onca yüksek duvarlara rağmen seni görebilen ve bütün yasaklara karşın mavi...

56 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page