top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

sürecin dördüncü öyküsü


Hatırlıyor musun yaklaşık 5 ay önce bu şehre yine gelmiştim. O zaman yolda olanları hep sana anlatmıştım. Hatta bir de öykü yazmıştım. 6.5 saatlik yolculukları uzun bulduğum zamanlardı. Şimdi köprü trafiğinden uzak ve 10 saatten az olan tüm yolculuklar bana yakın geliyor.

Aslında değişen pek bir şey yok. Ben yine yol boyu seni düşünüyor ve yine olanları sana anlatıyorum. Yazdığım da doğru. Sadece o zaman cam kenarında ve yalnız oturuyordum, şimdi koridoru yanımda hiç tanımadığım bir kadınla paylaşıyorum. Belki de otobüs firmaları dahi farkında önlenemez düşüşümüzün.

Yine de bana beyaz bir karanfil verdiler anneler günü için. Ne zaman anne olabileceğim hüznümden bağımsız, poğaçaya daha çok sevindim.

Asıl anlatacaklarım bunlar değil. Ben yol boyu seni düşündüm. Odanı, serçelerini ve gökyüzünü... Oda arkadaşlarını, mektuplarını ve görüş gününü... Sonra birden aklıma geldi, işte sana aklıma geleni anlatacağım:

İnsanlar kuşları severler. Kimisi uzaktan fotoğraflamayı sever. Bunlar hassas insanlardır. Yapraklarından, ağaçlarından ayırmazlar onları. Ağır lensler taşırlar sırtlarında. Taşıdıkları ağırlık onları kuşlara yaklaştırır hem de bunu kuşları germeden ve kırmadan yaparlar. Dediğim gibi bunlar hassas insanlardır ve kuşların bu insanlarla bir dertleri olmadığını düşünüyorum, özel hayatın gizliliğini ihlalden başka.

Sonra kimisi gaddar olur insanın. Kuşları satın alır bir kere. Şu pazar meselesinden sonra kalbim iyice inceldi. Bakıp aldığımız ve eleştirdiğimiz her şey kalbimi biraz çizmeye başladı. Kuşları satın alma meselesini de böyle düşün. Bu insanların kalbinin kırıldığını yahut çizildiğini, en hafifinden zedelendiğini dahi düşünmüyorum. Bu konuda renklerin mutlulukla ilgisi olduğunu da düşünmüyorum. En basitinden bir bencillik bu insanların yaptığı. Konuşabileni seçerler, oysa tüm kuşlar konuşur zaten. En renklisini seçerler, oysa hepsinin bir rengi vardır ailesinden miras. Mümkünse yavrusunu seçerler, uzun uzun yaşasın diye kendileriyle. Bazen en ucuz bazen de en şaşalı olanı seçerler kafeslerden, beğendikleri kuşları hapsetmek için.

Bu mesele beni oldum olası üzmüştür biliyorsun. Kafesten çıkardıklarını söyler kimisi, ev içinde özgür olduklarını söylerler kuşlarının. Onlara inanma. Kuşlar kartonpiyer kemirmekte özgürdür çünkü, çay içmek ve çekirdek çitlemekte özgürdür, insanların dilini konuşurken özgürdür yalnızca ve kötü diziler izlemekte özgürdür. Ya da sabah kuşağı programları, ne fark eder...

Bununla bitmez satın alınan kuşların tasası. Bir zaman sonra gürültü yapıyorlar diye, oysa sadece kendi dillerinde konuşuyorlardır, tüy döküyorlar diye, ortalığı kirletiyorlar diye ya da sadece sıkıldıkları için en dip odaya koyuverirler kafesi. Bu insanlar elbette gaddardır, gaddar ve bencil. Ve çok muhtemelen çocukken konuştukları kuş dilini unutmuşlardır.

Peki kuşların hiç mi suçu yok? Var elbette. İşte sana bunu anlatacağım. Sen insanların en güzelisin. Erkeksin, gençsin. Burnun ve dudakların düzgün, tenin parlak. Güzel konuşuyorsun ve akıllısın. Dile kabiliyetin var. Yeteneklisin, bir oraya bir buraya koşabiliyorsun, spor yapabiliyorsun. Herhalde sporunu tepeden izlemek hoşlarına gidiyordur onların. Çünkü belki de gaddar kuşlar yüzünden şaşalı bir kafeste hapistesin. Sen de sana ne izletirlerse onu izlemek zorundasın. Sana ne getirirlerse onu yemek zorundasın. Bir yerde kuşların dilini konuşmak ve onlarla iyi anlaşmak zorundasın ki senin kafesini daha kötü hale getirmesinler. Sana bunu yapan kuşlar gaddar ve bencil olanlar. Çünkü insanlardan öyle öğrendiler.

Beni ise uzaktan izliyorlar şimdilik. Hassas olduklarını zannetmiyorum. Belki beni kediler koruyordur kuşlardan, çünkü sen kedilerle çok vakit geçiremedin. Bunu yapmana izin vermeyenler de yine onlardı.

Yine de küsme seni tepeden izleyen kuşlara. Hepsi aynı; fakat hepsi bir değil. Hem ben seni onların gözüyle görmeye mecburum. Ve bu da benim kafesim.

40 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page