top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

kıyıda


Denizin kıyısındayım. Zaten ben bir süredir yalnızca denizin değil, her şeyin kıyısındayım. Fakat bu çok da şikayet ettiğim bir şey değil. Herkes belli dönem bir şeylerin kıyısında olabilir. Bu öykümün karamsar ya da kötü olduğu anlamına gelmez değil mi?

Buraya kafamdaki her şeyden uzaklaşmak için geldim. Doğrusu, minik bir tatilin kafamın içindeki her şeyi susturabileceğini sanmak benim hatam. Küçük bir ağaç ev içinde, modern bir masala taşınabileceğini ummak, bence de biraz saflık. Ama, bunun da bir önemi yok. Hayatın kıyısında, denizin kıyısında, biraz tuzlu ve saf olmak yani; diğer tüm şeyler gibi önemsiz bir detay.

Bir zamanlar detayların asıl olaylardan daha önemli olduğunu sanırdım. Büyük olayların herkes tarafından rahatlıkla hatırlanabileceğini, önemli olanın ve asıl kalıcı olanın detaylarda gizlediklerimiz olduğuna önce kendimi ve sonra etrafımdakileri inandırdım. Bunun üzerine yalnızca dikkatli bakışların fark edebileceği hareketler yapmaya başladım. Saat gibi hiç yanılmadan aynı hareketleri yaptım ve bunları karşımdakine ufak cümlelerle hissettirdim. Örneğin; kahvemi asla tahta kaşıkla karıştırmadım ve kendime plastik bir kaşık ararken karşımdakinin gözlerine kaçamak bir bakış atıp, hayatta en sevmediğim şeyin kahvede kalan tahta tadı olduğunu söyledim. Yıllar beni, hayatın kendisinin kahvede kalan tahta tadı olduğuna ikna etse de bu alışkanlığımı hala sürdürüyorum. Yani detayların hatırlanacağına dair güvenim biraz sarsıldı; fakat hala plastik kaşık arıyorum.

Peki kıyıda duran martılar ne olacak? Ben kıyıdayım, denizin kıyısındayım. Dalgalı bir deniz karşısında yapabileceğim en güvenli şeyi yapıyorum. Yine aklı başında bir delilik… Peki martılar? Kanatları var, neden uçmuyorlar? Biz onları simitle çalışan makineler haline getirdik. Şarkılarla topal bırakıp sarhoş balıklara aşık olmalarını sağladık. Belki de o yüzden, onlar da kıyıdadır şimdi. Uçmak yerine kıyıda durmak, hayatın bizi zorladığı ve en nihayetinde bizim de çok zorlanmadan kabul ettiğimiz bir şey.

İşte, kafa dinlemek için geldiğim tatilden bir martı olup dönüşümün hikayesi. İnsan korktuğu şeylere dönüşür, bütün güzel şeyler hep günahtır, eğer bir konuda kararsızlığınız varsa o konudan geri durmanız gerekir. Ne diyorum ben? Dalga sesleri.

İnsan benim kadar kıyıda kalınca, ne kum ne güneş zevk veriyor. Tutup taşlar topluyorum. Geçenlerde bir denizyıldızı buldum. Ne hayatta ne de ölü. Yarı ıslak, yarı kuru bir denizyıldızı. Ne büzüşmüş ne de canlı. Ben gibi. Şimdi de bir denizyıldızı mı oluyorum?

Şu isim meselesine de ayrıca üzülürüm. Belki de asıl yıldız denizde olandır, belki de asıl at denizin atı, ayısı, ineği, mavisi her şeyi denizin; belki de kelimenin gerçek anlamı. Neden başındaki deniz takısı, neden?

Denizin kıyısında insanın düşünceleri de gelip gidiyor. Beni kim ikna etti, bu minik tatilin her şeyi çözmemi sağlayacağına? İnsan her şeyi nasıl çözer? Bir düğüm, bir düğümken nasıl çözülür? Ben küçükken zor düğümleri açanlar kaynanalarıyla iyi geçinir derlerdi. Açtığım düğümler bu noktada bana fayda sağladı; ama hayatın başka planları olduğunu neden kimse söylemedi?

Gün batıyor, ben de batıyorum. Şu sandal bir milim kıpırdamadı yerinden. Denizin üzerinde dalgalara uyup gidiyor. Bir sandal mı olsam? Bir yere sabitlenir ve dalgaların hareketlerine uyar, tüm gün denizde uyur denizde uyanır, içime biraz güneş çeker ve nereye isterlerse oraya giderim. Arada yolumu kaybettiğim de olur. Su yutarım bazen, bazen deniz tutar. Bazen balık tutarım, sarhoş olurum. Sandal mı, martı mı, denizyıldızı mı? Ah ne çok kararsızlığım var.

Denizin kıyısından topladığım taşları kokulu sulara koyarım. Bugünün hatırası olarak güzel kokulara saklarım. Evime gelenler sorarsa, onlara bugünü anlatırım. Kıyıda uzun uzun oturdum. Oturmaktan sıkılıp taş topladım. Onları kokulu sulara koydum.Peki taşlar? Sorsa mıydım bir kez, gelir miydiniz benimle? Suysa su da veririm ve tuzdan daha iyi alternatiflerim var. Hayatın bir noktasında herkes biraz taş olur. Bu yüzden sandal mı, martı mı, denizyıldızı mı diye sormaya devam edeyim.

Gün battı. Bakın, güneşin batması yalnızca üç paragraf sürer. Üç paragrafta hiç doğmamışa döner gün. Bir anda gözden kaybolur, ardında hafif bir kızıllık bırakır. Güneşin batması bir nebze felaket, koyu renk saçlarına kına yakan ümitvar kızlar için. Güneşin batması bir nebze başlangıç elbette, gecelerden keyif alan ve yıldızları izleyen insanlarsanız.

Söğüt ağacının salkım dalları altındaki salıncak beni bekler. Bu gece ben bahçedeki sandalım. Bu gece çok üşüyeceğim ve yıldızların kıyısında kalacağım. Bugün mantıklı hiçbir şey söylemedim. Şimdi, eve gidelim.

49 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page