top of page
  • Esma Aydan-Hikmet Aksoy

içeriden mektup: 30 dakikalık duruşma


30 dakikalık dediğime bakmayın, aslında aylar sürdü bu duruşma. Nasıl yani derseniz... Anlatayım hemen nasıl olduğunu, şöyle ki;

Öncelikle hakkında doğurdukları suçu anlatan, çıkacağın duruşmanın gününü ve saatini belirten kağıt parçası küçük kapı boşluğundan uzatılıyor. Kağıdı eline aldığında " bu nereden çıktı" diyerek tepki veriyorsun doğal olarak. Çünkü her zaman olduğu gibi beklenmedik yerden gol yiyorsun. Hakkında haksızca yazılanları bir güzel okuduktan sonra; her daim seninle olan, her hafta en az iki defa yanına gelen, yeri geldiğinde savunucun, yeri geldiğinde dert ortağın olan eşinle durumu analiz ediyorsun. Nasıl bir dosya? Ne yapabiliriz? Bir avukatın yardımına ihtiyacımız var mı?

Daha sonra bir avukatla çalışmanın mantıklı olduğuna, ne de olsa bilen birine ihtiyaç duyduğuna karar veriyorsun ve avukat arayışı başlıyor. Davanın açıldığı yer ile tutuklu olduğun yerin arası 810 km olunca, avukatı duruşmanın yapılacağı yerden arıyorsun. Eee oturduğun yerden olmuyor tabii tüm bunlar. Kalkıp yüz yüze görüşmek gerekiyor alternatif isimlerle. Ve eşin gerekli koordinasyonları yaptıktan sonra Edirne'den kalkıp Antalya'ya, oradan da Isparta'ya gidiyor. Ama tüm bu yolculuk burada yazıldığı gibi kolay olmuyor. Önce Çorlu'ya gidiyor eşin gece yarısı arabayla, oradan da uçağa biniyor sabaha karşı. Uçak da önce Ankara'ya, oradan da Antalya'ya gidiyor; böylelikle eşini aktarmış oluyor.

Antalya'da boş oturmuyor eşin, akşama kadar oradan oraya gidip avukat geziyor arkadaşıyla. Sonra da eşini yalnız bırakmamak ve sürece dahil olmak için Ankara'dan Isparta'ya gelen abilerinle buluşuyor eşin duruşmanın yapılacağı şehirde. Burada, yani Isparta'da diğer alternatifler geziliyor. Listedeki tüm avukatlarla görüşüldüğünde, hangisini seçeceğine sen karar veriyorsun. Türlü fikir teatilerinden sonra, çalışacağın avukata karar vermiş oluyorsunuz hep beraber.

Avukatla anlaştıktan sonra iş kolay, diyemeyeceğim. Çünkü vereceğin savunmanın planlanması gerekiyor. Sanık olarak bir savunma hazırlıyorsun. Fakat profesyonel avukatın; kısa ve öz cevaplar versin, davayı fazla uzatmayalım, topu bize bıraksın deyince tüm bu hazırlıkların kalkıyor ortadan.

Velhasıl çatıp geliyor duruşma günün. Duruşma Isparta'da olduğu için, kamerayla katılıyorsun. Duruşmadan çok, daha nişanlıyken eşinle yaptığın Skype görüşmelerine benziyor. Karşındaki televizyonun sağ üst köşesinde seni sadece bir duruşma süresi boyunca ya da kameradan da olsa Ankara, Antalya ve Edirne'den görmeye gelmiş sevdiklerin bulunuyor. Çoğu ile 9 aydır görüşmemişsin, onlar ziyaretine giremiyor ülkede OHAL olduğu için. (Tabii gelmeyenler de seni seviyor.)

Sorular soruluyor, cevaplar veriyorsun. Avukatımız "İtiraz ediyorum Sayın Yargıç" edasıyla şovunu yapıyor ve biraz da bu şov sayesinde karar açıklanıyor: BERAAT. Kapıdaki gardiyan bile bu kelimeyi duyunca heyecanlanıyor, oysa bu senin tutuklu olduğun dosya değil, haksız yere açılmış bir diğer dosya ve ailenle olan ayrılığın bu kelimeye rağmen devam ediyor.

*

Şunu söylemem gerekiyor ki; bu davadan sadece ben beraat etmedim. Benim için bin bir zahmet çekip uğraşan, beni dert eden, bana saatlerini hatta günlerini ayıran, beni görebilmek için onca yol yapan ve bana dualarında yer veren herkes beraat etti. İşte bu 30 dakikalık duruşmaya kadar yapılan tüm bu işler ve gösterilen gayretler sebebiyle aslında aylar süren bir duruşma idi diyorum.

İşte hiç açılmaması gereken ve haksız yere açılan bir dava sonucunda, eşimin ve birçok sevenimin gösterdiği çaba ortada. Hatta benim anlatmadığım bir sürü detay var hala. Şimdi soruyorum:

sizce bizim bunları yaşamamıza sebep olanlar ve bize bunları yaşatanlar da vakti geldiğinde beraat edebilecekler mi?

245 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page