top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

türlü hasretler ya da sürecin on altıncı öyküsü


1.5 yıl oldu hiç çiçek görmedim. Bir ağaç, bir orman, bir bulut, deniz, nehir, diğerleri... Varsa yoksa demir, demir, demir.

Bir arkadaşın pantolonunun cebinden kağıt para çıktı geçen gün. Koğuştakilerde bir heyecan, bir telaş... Elimiz kaç ay sonra para gördü, diyorlar. Doğrusu ben hiç heyecanlanmadım. En nihayetinde insanın elinin kiri.

Uçak, gemi, helikopter, ev, park... Bunları gördüm sayılır. Arkadaşlar çöp şişten yapıyor hepsini. Güzel de yapıyorlar aslında, gerçeğini aratmıyor. Tabii gerçeğini gerçekten hatırlıyorsak. Hatta bazen sırf bu yüzden ailelerine veremiyorlar yaptıklarını. Öyle olunca biz burada uçakla, helikopterle yaşıyoruz. Biletimiz olmadığından mı bir türlü çıkamıyoruz?

Eşim anlatıyor, çocuk oyuncaklarını almıyorlarmış içeri. Tüm bunlara katlanmak çocuk oyuncağı sanıyorlar. Oysa biz bir çocuğun sevincini bile ikame edemiyoruz. Poşet poşet yiyecek çıkarsak, o yine üzülecek. Ayrılırken ağlamayacak ve eminim şöyle diyecek: "Hadi görüşürüz baba!"

Kurallarla kavgalı olmadım hiçbir zaman. Hem ben de insan yönettim. O yüzden anlıyorum, içine eroin konulursa diye içeri giremeyen kutsal kitapları ya da deri montu, kesici ve delici aleti, sim kartı, kamerayı. Ama işin kötüsü kendi getirmedikleri vişneyi de almıyorlar içeri. Kendi kendine kızarıp duruyor yavrucak, onlar adına hicabından.

Yine de insanoğlu her şeye alışıyor. Denizi oradan buraya nakledilirken, bir "kümes" bir "tabut" penceresinden görmeye, bir ağacı özlemeye, solan bir çiçek gibi güneşsiz yaşamaya... Yalnız hasrete bir türlü alışılmıyor; hasrete, ayrılığa bir de sevdaya.

118 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page