top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

yeniden yenilen


…Sonra; ama bundan çok sonra bir bahar sabahında, yeniden karşılaştık.

Onu hayatımda ilk kez gördüğümde oldukça zayıftı. Henüz 20’lerine yeni başlamıştı. Yüzünde yalnızca gençlerde bulunan bir parlaklık; gözlerindeyse henüz hiç yenilmemişlere has bir umut, belki de bir ışık vardı. Oysa, şimdi karşımda duran insan iyiden iyiye yenilmişti. Kilo almış ve saçları dökülmüştü. Bu haliyle onu karşımda görünce ilk düşündüğüm, aslında karşımda duranın o olmadığıydı. Bu karşımdaki besbelli yeni bir insan… İsmini sorsam, eminim ismi de benim bildiğimden farklı. Olur öyle. Yıllar geçer, isimler değişir.

Ben ona ismini değil, nasıl olduğunu sordum: Bunca yıl sonra, nasılsın? Ve onun hiç duyamayacağı başka sorular, sessiz. Mesela “Ne alemde bizim sakarmekeler?” ya da “Peki ya Siyahın Hikayesi, ya diğer renkler?” Cevap verdi: Yorgun, yenilmiş ve yalnız. Belki bir iki de sustu içinden: Yani bıraktığın gibi, yani bıraktığın gibi. Sonra o da bana sordu nasıl olduğumu: Ya sen?

Ya ben…Kendimi onun gözlerinden görmeye çalıştım. Ben de kilo aldım o zaman, benim de saçlarım birden azaldı. Ben de yenildim, ben de kaybettim gözlerimdeki ışığı. Yalana ne hacet. Cevapladım: Gördüğün gibi…

Sonra bir süre hiç konuşmadan yan yana yürüdük. Burnumuzda çiçek kokuları, arkamızda geçmişimizin gölgesi. Karanlığı bize ait kelimelerden geliyor, Güneş'in bu durumla pek ilgisi yok. Sonra bir falezin ucunda durduk. O mavi Dünya’ya tepeden baktık. Hala ukala, hala kendini beğenmiş… Gülümsedim. İsimler değişir, insanlar değişmez.

Nice sonra; ama nice dalga, nice rüzgardan sonra; belki durduğumuz falezin bir ucu oyulup da bize gözlerden uzak bir ev doğurduktan sonra, belki soğuktan ürperip usul usul titredikten; ama artık büyümüş ve hatta yaşlanmış iki insan olarak birbirimize sarılamadıktan sonra oturduk, bir kahve içtik.

Kahvenin kırk yıllık hatrından cesaretlenip; ona işini, günlerini ve o kadını sordum. İşinden ve günlerinden çok, kadınından az anlattı. Gözlerine baktım. Çoktan çok, azdan az gider; demedim.

Peki ya ben? Sorarsa ben ona ne anlatacağım? Üç sıfatın ardında üç maymun... Hayli yenik, hayli yaşlı ve hayli yorgun… Ne ona benzer ne de ondan farksız. Belki tam da eskisi gibi, bıraktığı gibi... Ya sormazsa peki? Ya sormazsa ne yaparım? Bunca yıldır ne yapıyorsun, nerede yaşıyorsun, bu şehirde ne arıyorsun, geçimini ne ile sağlıyorsun demezse? Peki ya öyküler, hala öykü yazıyor musun, ya beni; beni yazıyor musun diye aklının ucundan dahi geçmezse? Unuttuysa mesela… Nerede yaşadığımı, evimi, odamı, öykümü; yazdığımı hatta ona yazdığımı? Hangisi beter? Elbette, hepsi!

Bir an sustu. Elleriyle önündeki fincana o kadınmış gibi dokundu. Parmakları usul usul okşadı fincanın kulpunu, o kadının beli gibi. Ben belki şimdi sorar derken, yine anlattı: Kadınından çok; işinden, günlerinden az. Çoktan çok, azdan az.

Dinledim. Hepsi de güzel kelimeler. Ah, isteyince nasıl da buluyor en güzel cümlelere en güzel kelimeleri! Acaba denesem hala kanar mı, kanar mı kanmak isteyince; işini, günlerini, kadınını bir kenara bırakıp? Sanmam.

Sonra uzun uzun baktı bana. Fincandan ellerini çekti. O görmeyeli beyazlamış birkaç tel saçım vardı, sakladım. Gülümsedi. Bir yere yetişecekmiş, ağır ağır ayaklandı. Kartını verdi bana: Ne zaman ihtiyacın olursa. Peki ya senin bana ihtiyacın olursa; sende bir kartım var mı, demedim. Ya günlerim, ya işim; ya benim kadınlarım, erkeklerim? Evim, odam, şehrim, öyküm? Sormadı da hiçbirini. Ama ne zaman ihtiyacım olursa…Onu bir daha arar mıyım? Şehrine geldiğimde, onu düşlediğimde, yeniden yazdığımda hatta onu yazdığımda… Hangisi umurunda? Elbette, hiçbiri!

Gülümsedim. Ararım, dedim. Hem de ne zaman ihtiyacım olursa. Beni orada bırakıp gitti. Ellerim önümdeki fincanda kaldı. Kadının beli de oradaydı, şimdi ben bu fincanı kim diye okşayayım; bilemedim.

Onu o günden sonra bir daha hiç aramadım. Sonra; ama bundan çok sonra bir bahar sabahında, yeniden karşılaştık…

*Bu fotoğraf Elif Külah'a aittir.

117 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Zamanla

Esma Aydan Dikmen Aksoy
 

Bir gece olur yazarım, bir gündüz olur okurum. Bazen bir renk olurum, bazen bir kedi. Biraz kurmalı saat de, en çok kına kokusu...

 

aa1ada05-ffef-4fcf-b863-52a4d56510f4.jpg
bottom of page