top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

vurulma


Onun bir kalbi vardı, kalbinden vurdular; çünkü bu kalple dayanabiliyordu dünyanın kötülüğüne. Yapması gereken bir şey olursa, bu kalpten alıyordu gücünü. Onlar da baktılar, bu kalp aslında bir kalpten daha fazlası, kalbinden vurdular.

Sonra bacaklarından vurdular onu. Belki ilk önce bacaklarından vursalar, daha akıllıca olurdu bu. Çünkü, bacakları kötülükten kaçmaya pek alışkındı. Silahı gördüğü anda bacakları koşmaya başladı. Onlar da sevmezdi kendilerinden kaçanları, bacaklarından vurdular.

Tabii iş böyle olunca sırtından da vurdular. Çünkü kaçarken en mantıklısı ters yöne kaçmaktır. Ya da acaba geriye doğru değil de, ileriye doğru mu koşsaydı? O zaman vuramazlar mıydı onu sırtından? Onlar severdi sırttan vurmayı, hani ileri de koşsa geri de koşsa, bir münasip anını bulur muhakkak sırtından vururlardı insanı, öyle de oldu. Onu sırtından vurdular.

Sırttan vurmak demişken, beyni bu cümlenin deyimsel anlamını düşünüyordu ki, beyninden de vurdular. Şimdi ben size beyninin paramparça oluşunu anlatmayacağım elbette, güzel öykülere yakışmaz böyle kanlı pasajlar. Onun beyni de böyle bir beyindi işte, türlü kötülüğün yanında güzelliği düşünür; lakin güzelliğin arasına kötülüğü, çirkinliği sokmazdı. O yüzden olmalı, yani kendileri çirkin oldukları için, onu beyninden vurdular.

Hazır beyninden vurulmuşa dönmüşken yüzlerini, tuttular bir de onu burnundan vurdular. Oysa ne güzel bir burnu vardı onun. Şimdi bizi okur mu bilmiyorum ama, bir keresinde bir arkadaşı karınca kaydırağı demişti burnuna. Karınca kaydırağı benzer miydi çocuk parkındaki kaydıraklara? Herhalde öyle bir iltifattı bu. Parkların neşesini, çiçeğini, rengini, çocuğunu taşıyan bir iltifattı. Onun burnu çok koku alıyordu çünkü o zamanlar, yer yer burnuna pis kokular da geliyordu. Pis kokanlar sevmezdi bu huyunu, işte o yüzden onu burnundan vurdular.

Bu kadar çok vurulunca farklı yerlerinden, elbette nefesi kesilir gibi oldu. Nefesinin de iyileştirici bir etkisi vardı son zamanlarda. Gerçi kendisi hurafelere inanmazdı ya, olsun. Hem kim kimi iyileştirebilir, kişi iyileşmek istemedikçe? Onlar da buna inanıyor olmalılar ki, nefesinden vurdular. Kötü adamlar da bazen doğru düşünür.

En sonunda bir ruhu kaldı geriye. İnsan burnundan, beyninden, kulağından, yani tüm vurulan ve henüz vurulmayan yerlerinden daha çok iz bırakır ruhuyla. O insanı o insan yapan, biraz vuruldukları yerler, aldıkları yaralardır. Ruh da yara alır, o da insanı insan yapar. O yüzden kıymetliydi ruhu onun. Tüm kötü kokulardan, gürültülerden, çirkinliklerden ve kötülüklerden sakladığı biricik ruhuydu işte. Lavanta kokuları arasında, vücudunun gizli sandığının içinde.Hani şu herkesin arayıp da bulamadığı o sandık... Zira herkes göremez ortada olanı. Neyse, baktılar onlar da onca vurulmaya rağmen direniyor gizli bir tarafıyla gizli bir şeylere, onu ruhundan vurdular. Ne yani, siz vurmayacaklar mı sanmıştınız?

*Bu öykü Öykü Gazetesi'nin 15. Sayısında yayımlanmıştır.

52 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page