top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

ya ben ya da sürecin on sekizinci öyküsü


ya bunların hiçbirini ben yaşamasaydım? bir başkası oluverseydim bir anda, hala işinde gücünde ve sevdiğinin yanında? ne yapardım?

mesela, biz görüşürken başımızda bekleyen infaz koruma olsaydım; sıkılır mıydım birkaç saat aynı yerde oturunca? bu avukat da ne çok geliyor mu derdim, sakin sakin işlerini yapmaya devam eden arkadaşlarıma bakıp kızar mıydım beni bir saksı gibi başına diktikleri için? yoksa birkaç sayfa kitap okudum diye sevinir ya da karşımda duran kişinin her hafta onca yoldan geldiğini düşünüp onu takdir mi ederdim? çay verir miydim mesela, bir keresinde olduğu gibi, hele bir de akşam kendi evimde yanımda sevdiğim haber değeri olmayan çayımı yudumladığımı düşünüp; yoksa bundan korkar ve çekinir suyu bile oflayarak mı getirirdim? mektupları okuyan ben olsam, hızlı hızlı okuyup arkası yarınları, hemen odalara mı gönderirdim biraz olsun sevinsin içerdekiler diye; yoksa görüldü damgasını en önemli yere mi basardım itliğine? hasan abi ben olsam mesela, okur muydum bu yazılanları? yorulur muydum onca kişiyi içeri aldıktan sonra; yoksa eve gidince rahat mı uyurdum, bugün hiç sorun çıkmadı diye? rıdvan abi olsam, çocuklara güler miydim kapıda, yoksa "bak beni biliyonuz" dedikten sonra gerçekten kızıp da almaz mıydım kimseyi içeri? ziyaretçilerin üstünü arayan ben olsam, yönetmeliğe uyar hatta biraz da ötesine geçer her yerlerine iyice bakar mıydım gelenlerin, bu yaptığımın birazı utanmayıp cinsel tacize dahi girse, yoksa biraz üstünkörü geçiverir miydim bu zamana kadar hep uslu olanları?

arkadaşlarımdan biri olsaydım örneğin; hiç başıma gelmese benim yaşadıklarım, ne olup bittiğini anlar mıydım? bu yazılanları okur muydum mesela? okuyup da halimi ruhumu biraz olsun anlamaya çalışır mıydım? yanımda olur muydum, "onunla görüşme" diyen sevdiklerime rağmen; yoksa hakimlik mülakatına çalışıyorsam mesela, "çok da irtibat halinde olmayalım" diye düşünüp bir kenarda susar mıydım? avukat olanlardan biri olsam, arada bir sorar mıydım dosyanın durumunu? yoksa 2-3 kez sorup da aynı cevabı almama rağmen, bir akşam yine aynı soruları tekrarlar mıydım? sık sık arar mıydım kendimi? yoksa "acaba bunaltıyor muyum?" diye korkar mıydım? oda arkadaşım gibi engeller miydim sosyal medyada mesela, yoksa birkaçı gibi ara ara sorar, emanetlerine de gözüm gibi bakar mıydım? az konuşsak dahi onu ne kadar sevdiğimi anlayacağı kelimeleri her defasında seçer ve dünyasını genişletir miydim? yoksa diğerleri gibi başımı kuma gömüp de işim mi bakardım, "zaten tanışalı çok da olmadı" diyerek? duruşmalardan sonra yanıma gelir miydim? sessiz de olsa oturur muydum kendimle? yoksa "şimdi beni görmek ister mi ki, derdi başından aşkın" mı derdim? esprilerin altında yatanı görür müydüm, yoksa "zaten hep böyle" der önemsemez miydim, bin sesin altında saklananı? bana onlarca kez sitem eden birine, "bunu neden yapıyorsun" diye sorar mıydım, yoksa "kafası bozuk bunun da" der, kestirip atar mıydım, iyi ve kötü geçmişi?

akrabalarımdan biri olsaydım, ama hiç de alakam olmasaydı süreçle ya da ekleriyle sürecin, ben de bana acıyarak bakar mıydım? bu şekilde mi dile getirirdim beni sevdiğimi? ya da hiç düşünür müydüm mesela, acaba bugün söylediklerimle kendimi üzüp üzmediğimi? hikmet'in nerede olduğunu aklımda tutar mıydım? yoksa balıkesir, burdur, bartın allah ne verdiyse isim şehir hayvan sayar mıydım bandırma demek yerine? eskişehir'e geçince sevinir miydim, bu kız artık daha az yol gidecek diye? "ama su yokmuş" dediğimde, buna da şükür der miydim, yoksa şükrü kendi konforuma eder, hayırlısı olsun der susar mıydım? yoksa bardağı taşıran son damla mı olurdu, tozun pisin ve susuzluğun içinde ama yakın olması? işleri kolaylaştırmaya mı çalışırdım plan program yaparken? yoksa birleri benim peşime düşsün diye mi beklerdim, bugüne dek zaten hep öyle olduğu için? 17 yaşında olan ben olsaydım, otobüse binip bir gece yarısında tek başıma, haber göndermeye gider miydim açık görüşe, okulumu, arkadaşlarımı bırakıp? kendi arkadaşlarıma anlatır mıydım, ne kadar sevsem de amcama ve yengeme terörist dendiğini? ve tüm bunlar biraz da benim sevdiğim kişiler yüzünden gelseydi başıma, "ben ne yaptım" diye kendime sorar mıydım, yoksa içimde bir umut "düzeltirse yine bu düzeltir" der, o umudu kesmez miydim? beni görünce mesela, "darısı başına" der miydim herhangi bir mutlu aktivitede, özellikle de kucağımda bir çocuk tutuyorsam; yoksa acaba bu lafıma biraz üzülür müyüm ya da bakalım hayatı oturdu mu allah aşkına bunu söylemenin sırası mı diye kızar mıydım duyduğumda? "sen de bir şeyi beğenmiyorsun, ne desek batıyor canım" diye yazıyı okumayı burada bırakıp kalkar gider miydim, yoksa acaba lessie bize ne anlatmaya çalışıyor diye az da olsa düşünür müydüm?

ya yeni tanıştığım biri olsam? korkar mıydım kendimden? hikayemi duyunca belli belirsiz bir mesafe mi koyardım kendim ile arama yoksa bu duyduklarım bana olan tavrımı etkilemez miydi? avukat olmasaydım da birinin yakını olsaydım, bilirkişi tayin eder miydim beni? yoksa utanır da bir sorum varsa soramaz mıydım?

kedim olsam bana kızar mıydım? yoksa "bir gün seni almaya geleceğim" dediğim için o bir günü bekler miydim? içeri odaya mı kaçardım beni görünce? yoksa kedilikten olsa gerek ben kendi konforuma mı bakardım, nankör diye adlandırılsam bile?

ya ben o olsaydım mesela? tabağımın olmadığını söyler miydim? omzumda ağlayanları, yokluk çekenleri, "zulüm tavan yaptı" diyenleri anlatır mıydım? yoksa otosansür koyup son 30 ayın anılarına, sadece lazım olanı lazım olduğu kadar mı anlatırdım? kısıtlar mıydım beni, ben içerideyim sağa sola pek gitme diyerek, yoksa o bari gezsin, gezsin de biraz kafası dağılsın mı derdim? hediye gönderir miydim özel günlerde, yoksa ben zaten içerideyim, elim kolum bağlı -hem de gerçekten- der miydim? evlilik yıldönümümüzde içeride sahip olduğum en güzel kıyafeti giyip çıkar mıydım kapalı görüşe? yoksa bu yıl da burada geçti der, ağlar mıydım? sıkılır mıydım içeride, aynı insanlarla oturup durmaktan? uyuyamasam mesela kalabalıktan, şikayetlenir miydim? yoksa "bir sıkıntı yok" deyip geçiştirir miydim her şeyi? en çok neyi özlerdim mesela? hayal kurar mıydım, yoksa bu daha mı çok üzerdi beni? etrafıma bakıp da beni teselli mi ederdim, dert ettiğin şeylere bak diye? hala komiklik yapabilir miydim demir parmaklıkların ya da ses geçirmez camların arasında? yoksa sinirime mi dokunurdu ben buradayken başkalarının dışarıda gülmesi? gurur duyar mıydım benimle, iyi ki der miydim, her görüşte biraz daha sever ve bekler miydim sabırla, o elbet gelecek günü?

bilmem. insan bilebilir mi kendinden başkasını?

*fotoğraf Elif Külah Kuzu'ya aittir.

112 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page