top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

paragrafın başında


sana öykümü anlatayım. dinlersen, son öykümü. kaldığımız yerden devam edersek, bana ayıracak vaktin varsa.

birini saklamak isteyen bir kadın. ama bu saklamak normal bir saklamak değil; kitapların arasında kelimelerle gizlemek. hem bir insanı kitaplığına koyamazsın, defterin arasında kurutamazsın; başını çevirip ona bakamazsın duvardaki tablo gibi. saklamak dediğim böyle bir saklamak, yani orada olsun istemek, yani duvardaki tablo gibi. yine dönüp ona varmak.

kadın önce biraz pişman. başka ihtimaller düşü. yani hiç görmese, hiç duymasa, öylece geçip gidiverse, buna izin verse; olmaz mı? ama yapamamış belli ki, yapsa zaten öyküye gerek kalmaz. bu yüzden, yapacakları yüzünden gergin. yani benim yüzümden gergin. sonrası klasik cümlelerim. ne olurdu öyle olsalar, ne olurdu  böyle olsalar, biraz da deyim oyunları. 

birkaç cümle özeli kadının. kalbine saklayacakmış da onu, bir yolunu bulamamış. çünkü öylece ortada bırakabileceği bir adam değilmiş saklayacağı ama izin de veremezmiş her şeyin böyle bitmesine, o yüzden diyormuş saklasam seni, böylelikle hiçbir şey bitmese, böylelikle şu olsa, böylelikle bu olsa. adam da biraz hissizmiş, belki de tepkisizmiş anlaşılan, ya da başka bir frekanstan veriyormuş tepkileri, bu nedenle ulaşamıyormuş ne dediği/düşündüğü kadına, bu nedenle kadınmış öykünün tek kahramanı.

düşünüyor kadın; diyor seni öldürsem ve gömsem kendi açtığım mezara, kalbimin odasında; ne olur? ziyaretine gelirim, çiçekler de getiririm, biraz yağmur, biraz çiçek kokarsın. sonra düşünüyor; ama bir daha göremem seni. adlarını bildiğim kemiklerin, sana ne kadar benzer? ya bir antropolog gelip kazarsa orayı burayı ve bulursa sana ait olanı ya da bir tiyatrocu alır gezerse kafanı; olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.

hem ölüm fikri bu kadar kolay değil, öyle kolay yazılmıyor. bu yüzden, diyor kadın; seni öldürmesem de donduruversem bir odanın içinde. biraz diyor tekleyebilir kalbim, bir odayı soğuk tutmak gerekince. ve sonra kıyamıyor yine. ya elektrik kesilirse? ya akarsa sana ait olan ne varsa, fayans derzlerinin arasından? hem toprak gibi kokmaz kokuşmuş et, ya kurtlar basarsa dokunmaya kıyamadığım bedeni? ya da diyor sonra, dondurulan et çözülünce tekrar donmaz. yani bir kerecik baksam yüzüne, ya yenecek ya atılacak bir çözüm. hayır diyor olmaz, hem zaten üşüdü içim.

tamam diyorum o halde, madem bizim veteriner hocayı dinlemedin benden ve bilmiyorsun oğluyla örümcek doldurduğunu, içlerine koltuk süngeri koyup kaplanların derisini yüzdüğünü; ona vereyim de doldursun sevdiğini, koyalım odanın en ferah yerine. birkaç da mum yanı başına; öyle dursun ortada, görkemli; henüz yanmamış bir Notre-Damme'ın içi gibi. ama sonra korkuyor bu fikrimden, ne canım bu, bir korku filmi mi? oldu olacak kesip yesin yanağını, hem içini süngerle doldurmak da ne bileyim, öyküye fazla gelmez mi?

sonra diyor, ya gitmesine izin versem? ne öldürsem ne dondursam ne doldursam? bunun yerine, hepsini kendime çevirsem bıçakların ve tüm hisleri kendim yaşasam; yani biraz ölsem, biraz donsam, biraz dolsam. öylesi daha iyi değil mi? öyküyü yazan ben olduğumdan hayır diyorum, öylesi daha iyi değil. bugün kanlı bir öykü istiyorum. hem kim gerçek hayatta, öykü kahramanları kadar güçlü? ne ayağa kalkacaksın ne de buradan gideceksin. bana istediğim kanı vereceksin.

belki başka bir öykü olsa, veririm kalemi kadına, derim bunun sonunu dilediğin gibi yaz, al sevdiğini müzeye koy, bir cam kafesin içinde herkes görsün. ya da daha naif bir son istersen, yetin elinde olanla. harflerden yollar yap, güllerini kurut, bu ha(ya)liyle avun. ama bu öykü, o öykü değil.

böylelikle kadın elinde bıçağı bekliyor, paragrafın başında. gelirse adamı öldürecek. birazını kuşlara verecek. ciğerini hemen orada yiyip ziyan etmeyecek. kalbini kurutacak veya ateşte pişirecek, böylelikle o da o adam olacak, saklayacak biraz ona dönüşerek, biraz da kaybederek kendini, saklamak da bu zaten; var her şeyin bir bedeli.

bu noktada biraz boynunu büküyor kadın, diyor söyle bana öykü hangi yılın, hani buzul devriyse ona göre giyineyim ya da bir masalsa ne bileyim, bunun yapmak yerine avcının elinden alıp ceylandan çaldığı kalbi, onunkiyle değiştireyim.

ben de bakıyorum o zaman paragraf başındaki kadına. elimde kalemim, arkamda açmayan çiçekler, camdan gelen soğuk hava ve hiç alakasız mezarı anneannemin... ve diyorum kendi sonunu kendin yaz, kendi sonunu kendin yaz, madem elini kana bulamayacaksın. o da alıp bıçağı kesiyor elimi. ve hala orada bekliyor kadın. elindeki bıçaktan kendi kanım damlıyor.

varsa vaktin anlatayım, bir elim yok artık benim;  son öyküm de bu yüzden yarım, bu yüzden yarım.

*Fotoğraf Elif Külah Kuzu'ya aittir.

57 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page