top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

alternatif somatoloji


Çıktın.

uyuyakaldın.

güzelsin.


Bunlar, ilk öyküden kalan ve yanlışlıkla silinmeyen kelimeler. Ve fakat; artık bu öyküyü değil, kendi öykümü yazıyorum.


Az önce yatağımdan kalktım, seni bir masaya yatırdım, ellerimi yıkadım, üzerini örttüm. Sonra babamdan duyduğum; ama hiç görmediğim bir şekilde, öyle sanıyorum ki bir iğneyle, seni genel olarak uyuttum ve yüzünün ortasından kasıklarına kadar ince, uzun; fakat derin bir kesikle ortadan ikiye böldüm. Bu bölünmüşlüğün türlü anlamları ve peşinden gideceğim türlü izleri vardı. Ama yapamadım. Önce neşteri, sonra kalemi kaldırdım. Suyun altında soluklandım. Ondan fikir alıp kendiminkini de ona verdim ve döndüm.


Şimdi masadan kalk. Oraya ben yatacağım.


*


Bu zamana dek, pek çok şeyi kendim yaptım. Kritik ve zorlu anlarda sıkılıkla yalnızdım. Bunun kendi tercihim olduğunu söylediler, sanmam. Kimse böylesine bir kendilik tercih etmez. Ama madem hal böyle, madem yıllardır bu böyle, şimdi kendi otopsimi kendim yapıyorum. Henüz hayattayken üstelik, yollar öncesi bir gece yarısı. Hayattayken otopsi yapılır mı, bundan sonra evet.


Kendimi bir masaya yatırıyorum. Odanın nemini ve sıcaklığını ayarlıyorum. Kendime kıyamadığımdan üstümü örtüyorum. Birazdan uyuyacağım.


Derine dalmak. Uyku, hayal, kendine yolculuk, yüzmek veya gerçekten deri-ne dalmak. Bu öyküde sonuncusunu yapacağız. Ama önce kendime bakıyorum. Kendimden çıktım, uyuyakaldım, güzelim. Kendimi olduğum halimle fiziksel ve ruhsal tüm yanlarımla seviyorum.


Kıvırcık ya da aşırı dalgalı saçlarım, iki kaşım, iki gözüm var. Göz rengimi benekli kahve olarak saptayıp bunu geçen yıl somatoloji dersinde kendime ispatladım. Burnum kalkık, dudaklarım asimetrik, orta kalınlıkta. İki kolum, iki bacağım, yirmi parmağım var ve böyle baktığımda herhangi birinden eksik bir yanım veya farkım bulunmuyor.


Şimdi yüzümden kasıklarıma ince, uzun, derin bir kesik. Kesiyorum kanım akıyor mu su? Bu halde kendimi görmem pek mümkün değil. Ama işte bazı teorik bilgiler: yaklaşık iki yüz altı kemik, dördü ağaç kemirmekten kalma 32 diş, biri yarım, iki akciğer, iki böbrek, bir kalp, bir mide, bir karaciğer, rahim, bağırsaklar ve diğerleri.


Sende de bu noktaya kadar gelmiştim; şimdi kendimde daha ileri gidebilirim. Zaten öyle olmaz mı? İnsan başkasına söyleyemeyeceği şeyleri, beklenmedik zamanlarda kendine söylemez mi?


O halde, işte kalbim. Kırk değil dört odası var. Kırgın ya da üzgün durmuyor, yıpranmış da değil. Ne yani, kendime yalanlar mı söylemişim, yoksa gerçek bir kalp ile bir kalbi ayıran masa bu masa değil mi?


Ciğerlerim, solmamış. Halbuki bana artık nefesim tükeniyor gibi gelmişti. Aynı şeyleri anlat anlat dilimde tüy bitti sanmıştım, bakıyorum bitmemiş. Demek bundan insanlar bir türlü bana inanmamış. Bunu kavramak için gece yarısında kendimi kestiğim iyi olmuş.


Midem, öylece duruyor. Kanama ya da herhangi bir stres belirtisi yok. Açlık skalasında puanı 4. Bu değişikliğe ciddi anlamda minnettar.


Karaciğerim, kehanet okumalarında kullanılmak için fazlaca hayatta. Ne garip, insan kendini uyutup bir nevi adli bir vakaya dönüştürürken dahi yaşamayı sevmeye devam ediyor.


Bağırsaklarım, gergin anlarda sıkışık, şimdi biz bizeyiz, olabildiğine sakin. Herhangi bir düğüm görünmüyor. Aradığım düğüm boğazımda da yok. Demek insan kolayca söylediği şeylerin etkilerini fiziksel olarak göstermekte bir miktar zorlanıyor.


Dizlerimin eklem aralığının daraldığını filmler karışmadıysa bu masaya gelmeden önce öğrenmiştim. Doğrusu herhangi bir dermansızlık belirtisi göstermiyor. Refleksleri sağlam; duygusal refleks olarak gösterilen öfke, diz üzerinden düşünüldüğünde tekme olarak vuku bulabilir. Temkinli olmamda fayda var.


Ellerim, parmaklarım, kollarım; gayet esnek. Uzanmaya alışmış, fakat bu zürafanın boynu değil. Böyle durup bekleyecek belli ki bir süre, yorulunca böğrümde de kalabilir.


Böğür, insan vücudunun iki yanı demekmiş. Bu halde eli böğründe kalmak gerçekten de yorulmak gibi bir şey oluyor. Meğer aslında başarısız olmak demekmiş. Ben anlamını çok üzülmek, üzülmekten çaresiz kalmak sanırdım. Gerçi hepsi olur, hepsi de bana uyar.


Şimdi serbest stilde gözlerime geçiyorum. Herhangi bir buğu ya da bir sis perdesi göremiyorum. Astigmatım beni yanıltmıyorsa, olaylara ve kendime bakışım gayet net. Şuurum yerinde, alnım açık. Akan yaralarım var; ama temiz. Belli bölgelerde hazımsızlık ve belki şişlik söz konusu, umulur ki zamanla iner. Kulaklarım söylenmeyeni de duyuyor, içinde bir çekiç, ruhum bu yüzden bazı anlarda gürültülü.


Nasıl da bir anda kesip biçtim kendimi, üstelik işi yine şakaya vurdum. Oysa başkalarını çağırıp işi zorlaştırırım sanıyordum. Onlara beni nasıl gördüklerini sorarım, kalbime iyice bak, bir katılık var mı derim, bedenimde bir donukluk, yüzümde ecel terleri. Şu an burada hiç kimse olmadığı için, her şey yerli yerinde. Kendime adli antropoloji: Kırık çıkık yok bir tarafımda. Bundan sonra bunu bilip yoluma öyle devam ederim. Biri beni kırdığında, kendime bu geceyi hatırlatırım. Beden taraması; durum stabil, kalp atışlarım normal, bilinç açık. Öngörülerim ve hislerim gerçek. Kalbim sağlam, elim güçlü. Midem olduğu yerde duruyor. Dalağım da var, nerede gülüp nerede susacağımı biliyorum. Bunları keşfettiğime göre artık uyanabilirim.


Şimdi kendimi özşefkatle dikiyorum. Bu geceden itibaren, hiç de beklemediğim bir şekilde, gizli bir dikişim var. Kendimi topladım. Narkozun etkisinden çıktım. Uyandım. Bilinen ve bilinmeyen yanlarımla kendim için hala güzelim.









77 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page