top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

Hayata notlar 1 ya da gece dersleri

Buraya geliyoruz, tekrar ve tekrar; ben, o ve diğerleri. Belki gelecekte sen de gelirsin ya da gelecekte bunların esamesi bile okunmaz. Yine de yazmak güzel, yazmak en iyi hatırlatıcı. Çünkü insan unutuyor, unutmam sandığı şeyleri bile.


İşte bu ilk ders kızım, insan unutuyor. Hem güzel hem de kötü şeyleri. İnanır mısın ben bir sürü şeyi unuttum, bu aralar beynim de karın kaslarım gibi biraz gevşek, öyle diyorlar. Ben de aksi olsun diye çalışıyorum. Belki de bu yüzden bazı şeyleri hala hatırlıyorum. Bir keresinde şöyle düşündüğümü hatırlıyorum mesela, vay be bana dair benim bilmediğim şeyleri biliyorsun. Nasıl derler, içimi sadece sen biliyorsun, belki bir de gelecekte doktorlar. Bu duygunun adına etkilenme diyebiliriz. İşte bunu hatırlıyorum, vay be! Sonra kıvrılan kirpiklerini. Şimdilerde uzadılar ve düzleştiler, her şey değişebilir ki bu da başka bir ders. Seni kucağıma aldığımda çok tatlısın dediğimi, bunları sana başka zaman da anlatırım, herkese anlatmak için biraz özel kaçıyor. Çünkü artık biliyorsun, buraya geliyoruz tekrar ve tekrar.


İkinci ders, ama hisler kalıyor. Yani yüzün nasıldı hatırlamıyorum -evet, daha şimdiden; ama seninle gurur duyduğumu hatırlıyorum, aşabileceğin ve fakat yine de aşmış olmanın bir mucize olduğu engebeli yolları aşabildiğin için. İlk kahkahanda nasıl da sevindiğimi, ki bunun kanıtı da var -dijital dünyayla barışmak için iyi bir zaman. Nasıl da çaba gösterdiğini her an, bir hayatı en baştan inşa edebilmek ve bana artık kolay gelen şeyleri becerebilmek için. Bunları şaşkınlık ve şükranla kodluyorum. Belki yakında dönmek için nasıl çabaladığını unuturum -dönmek her zaman en zoru olsa da. Ama hissini hatırlıyor olurum dönmeyi becerebildiğin zaman, sen en zorunu başardın, aynada kendine gülerek.


Üçüncü ders, neye odaklandığını iyi seçmelisin. Dünyada bambaşka deneyimler var. İyi anlatılar var, kötü anlatılar var, zorlananlar var, zorlayanlar var. Hangisi olacaksın, seçmelisin. Ama bilmelisin de, her şey senin elinde değil. Bazen ne kadar çabalasan da olmuyor. Sana da öğretecekler, belki de bizzat benden duyacaksın, su akıp yolunu buluyor. İnanır mısın doğru.


Fakat dördüncü ders, insan yolun ne olduğunu ve nereye gittiğini hiçbir zaman bilemiyor. Belki burada bitmiştir, belki şurada yeniden başlamıştır, belki de daha ileride yeniden kesişmiştir. Sen henüz yürümeyi öğrenmedin, ama başını dik tutabilmeyi epeyce erken becerdin. İnan bana bu, yollarda yürürken belki de yürümekten daha gerekli bir beceri. Mesela baban, çok zorlu yollarda yürüdü, bir ara yürüyemediği hep durduğu da oldu -buralar kalırsa onları da okursun - ama başını dik tutma becerisini hiç kaybetmedi. Biliyor musun, ben yolda yürürken yukarılara bakmayı severim, o güne dek hiç görmediğin şeyleri görebilmeni sağlar. Göç eden çay poşetleri mesela, bunun ne olduğunu sen sorduğunda hatırlarsam ayrıca anlatırım, neyse. Bunun için kafanı biraz daha yukarı kaldırman gerekir.


Beşinci ders, tüm bunlar yorucu olabilir ve dinlenmeye de hakkın var. Bugünlerde daha iyi uyu diye yatağına bırakıyorum seni. Ama eğer istersen kucağımda tutuyorum. İşte o zaman aklıma gelen kelimelerden bazıları bunlar. Bazılarını ben de unuttum ama hislerini hatırlıyorum. Herhalde sen de bu yan yana durduğumuz anları unutacaksın, çünkü herkes unutur. Ama hissi kalacak, güven dolu, sıcacık ve sana açık bir kucak -eğer gerçekten öyleyse, olabiliyorsa ne güzel.


Altıncı ders, insan bu erken bulduğu hissi sonrasında da arıyor. Gariptir, bulamadıysa da arıyor. Bunu hala arayanlar da var okuyanlar, yazanlar ve dinleyenler arasında. Bunu bulmuş olanlar da var, bunu kaybetmiş olanlar da var. Hepsi; okuyanlar, yazanlar ve dinleyenler arasında. -İşte bu da insanlar hakkında benim bildiğim tek şey.


Yedinci ders, derslerin önceliği ve içeriği, tıpkı bu yazıdaki zamanlar gibi durmadan değişir ya da tıpkı sana söylediğim şarkılar, oynadığımız oyunlar ve yapabildiklerimiz gibi. Belki büyüyünce felsefeye merak salar ve sen anlatırsın, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu. Benim bu konu hakkında bildiğim teorik şeyler bu kadar.


Biliyor musun ne acayip; neler yapacağını, neleri seveceğini, neler yaşayacağını hiç bilmemek. Korkmak mümkün, şaşırmak, büyülenmek ve mutlu olmak. İnanır mısın hepsi aynı anda mümkün ve nereden baktığına göre değişiyor. (Neden tam da şu anda Niğde'ye giderken durduğumuz tesisin soğuk bahçesinde içtiğim kahveyi hatırladım? Oysa konudan çok bağımsız. Annen arada başka şeyler de anlatır, bunu zaten fark ettin ama yine de sekizinci ders.) Sen her şeyin mümkün olduğu o hayatsın. Şimdilik mutlu, huzurlu ve sağlıklısın. Canlı bir bebeksin, herkes öyle diyor. Vücudunu hareket ettirmeyi seviyorsun. Şanslısın, deden senin için -hepiniz için- köye bir ev daha yaptırıyor. Seviliyorsun, anneannen kendi anneannesine dönüşüyor -gerçek olmayan bir metamorfoz. Baban, sadece işe gidip gelen o babalardan değil ve annen düşünmeyi seviyor. Sen nasıl biri olacaksın, neleri seveceksin bilmiyorum, hayat sana neler getirecek? Sürprizlere açık olmak gerek, bu dokuzuncu ders.


Yazmak, unutmamak istediğimiz şeyleri saklamanın ve anlatacağımızı bilmediğimiz ama bir anda ağzımızdan çıkan şeyler anlatmanın bir yolu. Buraya geliyoruz, kendimizi bulmak, kendimizi saklamak ve belki de kendimize kaçmak için. Evimizin sessiz ama huzurlu olduğu o saatlerde. Herkes uyurken ve her şeye rağmen. Çünkü bunlardan ibaret hayat: unutmak istemediklerimiz, hissettiklerimiz ve bunların etrafında gelişen diğer şeyler. İşte bu da onuncu ders.


Sonu bir yere varmayan bir öykü, tekrar gelebilmek için.



62 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Zamanla

Esma Aydan Dikmen Aksoy
 

Bir gece olur yazarım, bir gündüz olur okurum. Bazen bir renk olurum, bazen bir kedi. Biraz kurmalı saat de, en çok kına kokusu...

 

aa1ada05-ffef-4fcf-b863-52a4d56510f4.jpg
bottom of page