top of page
  • Yazarın fotoğrafıEsma Aydan Dikmen Aksoy

kırgın ya da sürecin yirminci öyküsü

İşte sürecin 20. Öyküsü. Hiçbir özel gücü yok, varsa da bu zamana kadar göstermedi.


Oysa ben, bazen bu öyküyü yazamadan, bazen de yazdıktan hemen sonra bir mucize olacağını, burçların devrileceğini, ateşin söneceğini, Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem ve diğer aşıklar dahil herkesin kavuşacağını filan sanırdım. Bunların hiçbiri olmadı. Sadece bazı depremler, salgın hastalıklar ve diğer rutin felaketler; helak olan kavimlerin başına gelen normal şeyler.


"Bu yıl hayatımda tüm olup bitenlerden sonra, dünyanın ikiye ayrılması, gökyüzünün yerle bir olması veya en azından ozon deliğinin genişlemesi gerekiyordu. Hiç böyle bir şey olmadı. Ben bile yaşıyorum*." diye yazmıştı Doğal Roman'da canım Georgi Gospodinov. Bu saydıkları, ne her şeyin başında ne de işte henüz neresinde olduğumuzu bilemediğimiz on dokuz öykünün sonunda gerçekleşti. Ben de hala yaşıyorum, fakat bundan şikayetçi de değilim.


Uzunca bir zaman umudumu korudum. 6-3'leri bilmem ama 8-9'lar diye başlayan cümleler kurdum, gerçi 6-3'ler beni yanıltmadılar. Ani bir gelişme olması ihtimaline karşı alternatif planlar hazırladım. Bunca zaman, bir anda yıkılan şeylerin bir anda düzelebileceğine inandım. Hal böyle olunca, yirminci öykü kendi şahsi dünyamı kurtarabilecek bir görünmez kırılma anına dönüştü. Daha doğrusu, yarımlık halini bir noktaya çevirir, bir anda her şeyi bitirir, güzelleştirir sandım. Hatta insanlara da bunu böyle anlattım. "Acılarınızdan, hüznünüzden, bekleyişinizden ben sorumluyum, eğer ben bu öyküyü yazdığımda bir şeyler değişirse bana kızmakta serbestsiniz." Ne yalan söyleyeyim, içimde bir yerlerde bu umut hala yaşıyor. Rutin bir belirsizlik, rutin bir beklenti. Oysa Leyla ile Mecnun'da hikaye başka bir noktaya evrilse de, Aslı ile Kerem heba olup gittiler. Bizi onlardan farklı kılan ne olabilirdi ki.


Yine de bir keresinde, o beklentinin de gücüyle, her şey kesinleşip de artık takvimde üzerini çizdiğimiz günler çizeceklerimizden daha çok olunca, yazmayı denedim. Fakat başaramadım. Bir keresinde yazdım; ama yanlış anlaşılmasından korktum. Dünya'ya şüpheli bir gözle bakınca, en basit cümleler bile delil niteliği taşıyor. Yani kendi delillerimi kendim karartmış oldum ben de, yazdıklarımı yalnız benim gözlerim gördüğünde silince; kendi sanatımı kendim sansürledim, Edirne'deki duvarı boyadım. İşte şimdi bir kez daha deniyorum: Yirminci Öykü, hikayemizin potansiyel yarısı.


Nedense hep kırk hikaye olacak diye düşündüm. Bir kapı açıldığında, bir bavul geldiğinde, bir evimiz ve işimiz olduğunda süreç hâlâ devam ediyor ve yeni hikayeler doğuruyor olacak. Ayrılığın sevdaya dahil oluşu gibi, peşimizi bırakmayan bir birlikteliğe dönüşecek süreç. Ama neden kırk, bilmiyorum. Yine de, belki hâlâ mümkün yazma aralığını uzatarak yirmi öyküyü geri kalan hayatımıza sığdırmak. Ne yapıp ne yapmayacağımı kestirmek güç.


Bu öyküyü yazıp kaydediyorum. Ne olacak ertesi gün? Uyandığımızda güneş mavi, gökyüzü turuncu mu? Bir anda yıl bundan birkaç öncesi mi? Kimseyi tanımamışız, hiçbir şey görmemişiz, bir kahvaltı sofrasında donup kalmışız, şehirler gezmemişiz, bembeyaz bir sayfaya sahibiz, tertemiz bir sicile, mis gibi bir işe, çocuklarımız büyümemiş, eşimiz yaşlanmamış, hala hayatta kimi kaybettiysek. Peki tüm bunları hemen bugün mü yapacak, yoksa yalnız benim gözlerim yetmez mi mucizeler doğurmaya? Ya da geçmişe hiç dokunmayıp geleceği mi düzeltecek? Uyandığımızda güneş parıl parıl parlayacak, gökyüzü masmavi ve tertemiz. Herkesi tanıyoruz, ne çok şey öğrenmişiz, neleri görmüş neleri aşmışız. Belki bir eşimiz, evimiz ve işimiz yok, belki öyle ya da böyle tüm ailemizi kaybettik; ama yürüyecek gücümüz, bulacak inancımız var. Kaybettiklerimizi de taşıyacak kocaman bir kalbimiz var. Yirminci Öykü'nün gücü, hangisine yetecek?


Ben de bilmem. Artık üzerine düşünmüyorum. Yazdıklarımın arasını açtım, uzun uzun molalar verdim, farklı üsluplar denedim, öykülerden bahsetmeyi bıraktım, öyküleri göndermeyi bıraktım; ama hiçbir şey değişmedi. Şimdi elimdeki son kozu da buraya bırakıyorum.


İşte Sürecin Yirminci Öyküsü, hiçbir özel gücü yok, sanırım.


*s. 136


104 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page